Yazı-görsel: Müge Hestbæk – @mugemmell
Kimi sözcüklerin bazı dillerde karşılığı yok. Bunun sebebi, o duygunun, o kavramın o dili konuşanların coğrafyasında olmaması. Örneğin “kahır.” Açın İngilizce sözlüğü, bakın, “grief” görürsünüz, “distress” görürsünüz, hadi en yakınından “sorrow” görürsünüz. Ama bunların hiç birinin kahrolmayı tam karşılamadığını bilirsiniz. Kahrolmanın içinde böğür yanması olur, acıdan içi çıkar insanın. Arabesk bir üzüntü halidir, kahır. Gönül, hançer, ciğer, can, canan taşır. Tüm bunları barındıran bir sözcük, Batı dillerinde zor bulunur. Güneyi ayırarak genelliyorum tabi. Portekizce’de tillahı vardır mutlaka, o ayrı. Yine aynı şekilde, Türkçe’deki “Aşkım, canım, cicim, balım,” gibi günlük dile yerleşmiş, sıradan sevgi sözcüklerinin, Danimarkaca’daki karşılığı, aynı zamanda “vergi dairesi” anlamına da gelen “skat.” Yani sadece “Aşkım.” Bunun dışında birbirlerine aşkla hitap etmek için, ihtiraslarını, kalplerinin dolup taşmasının yüceliğini belirtmek için kullandıkları, kulağa tuhaf gelmeyen bir iki sözcük yok, cümle kurmaları gerekiyor. Yok yani öyle çatal karam, çingenem, üzüm buğum. Her şeyi olduğu gibi, aşklarını da sakin yaşıyor bu insanlar. Olmuş bitmiş bir şeyin arkasından üzülmemek gerektiğini, “Dökülmüş sütün arkasından ağlanmaz,” diyerek bağlıyorlar. Biz nasıl bağlıyoruz, yazmayayım şimdi, zaten malumunuz. Ruh durumumuz farklı. Olay bu. Yani biz bir Danimarkalı’ya, sevgilimize neden “canımın içi” dediğimizi anlatmakta zorlanıyorsak onlar da bize “hygge”yi anlatmakta o yüzden zorlanıyor. O yüzden rica ederim, kitap-kahve-battaniye fotoğraflarının altına konan hygge hashtagine yüzde yüz itibar etmeyin. Mesele biraz daha geniş.
“Hygge”, yani Türkçe anlamıyla “samimi ortamda yaşanan huzur,” Türkçe’den ziyade İngilizce’yi tercih edenler için “coziness”, Danimarka dilinde bir sürü başka şeyi barındırıyor. Danimarkalılar, bu sözcüğü açıklarken şunları sıralıyor: Ev, dinginlik, mum ışığı, sıcaklık, samimiyet, sevgi göstermek, rahatlık, aidiyet, tatmin, dışarının soğuk içerinin sıcak olması, şömine, odun, çam, noel, karanfil, tarçın, zencefil, karamelize şeker, badem, evin, yeni pişmiş yemeğin kokusu, kalın, pofidik battaniyeler, yastıklar, çoraplar, sevdiklerinle olmak, yalnız kalmamak, sarılıp sarmalanmak. Hygge, tek başına yaşanabilen bir şey değil. Aslında bizdeki karşılığı, nostaljik bir göndermeyle “Ailece sobada kestane.”
Fakat bana kalırsa Danimarkalı’nın huzurunun diğerlerinden farkı ve hygge’yi tanımlanamaz kılmasının sebebi, bu coğrafyada aynı anda birden fazla duygunun yaşanmak zorunda kalınmaması, zamanı tek bir duyguya ayırabilme lüksü. Bizdeki gibi eşe, dosta, yaşadığı şehre, işe, yaşam şartlarına aşk-nefret-mecburiyet triosuyla bağlı olmama hali.
Memleketin durumu ortadayken hygge’yle ilgili yazmak biraz köy yanar, kahpe saçını tarar gibi oldu ama huzura da çok ihtiyaç var, a dostlar. Belki elin kuzeylisinden bir iki tüyo kaparız. Şimdiden mübarek krismısınızı kutlar, gözlerinizden öperim.
konuk mahmut’umuzun ellerine sağlık! artık bu “hygge” konusuna bir açıklık getirmiş olduk.
skat bilgisi ise hayatımı değiştirdi, galiba ruh eşlerim danlar :D
BeğenLiked by 1 kişi
Merhabalar 💚 #HYGGE hakkındaki yazınız için teşekkür ederim, oldukça faydalı bir yazı olmuş. 💚 İzninizle ben de bu konu hakkında kaleme aldığım yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 🎈 Keyifli okumalar dilerim. 💐 Yazıların da devamını diliyorum. 💐 https://www.tarz2.com/danimarkalilar-Icin-mutlulugun-formulu-hygge
Sevgilerimle 💚
BeğenBeğen