Bir Bisiklet Anısı

“Tamam kızım, tutuyorum ben seni merak etme” dedi.

Çocuk tesellisi gibi, arka tekerleklerin yanına takılan küçük tekerlerden biri kırılınca, sürekli bir tarafa eğilerek gitmeye çalışacağına bari adam gibi öğrensin bisiklet sürmeyi, diye düşünmüştü annem.

İlk bisikletimi de annem aldırmıştı zaten ilkokul 1’in yazında; ben de pek bilmediğim İstanbul’un bisikletlerle dolu çarşısını böylece öğrenmiştim. Unkapanı belleğimde “hani o bisikletlerin olduğu yer mi?” diye kaldı yıllarca (İstanbul’u hala pek bilmiyorum, ama oranın Unkapanı olmadığını öğrendim, merak etmeyin). Her mahallede bir bisikletin -belki- olduğu bir yer ve zamanda büyüyen annem, hep içinde kalan bisiklet sürme alışkanlığını bize olabildiğince erken edindirmeye çalışıyordu.

Biz nispeten şanslı çocuklardık. Bisikletimiz, ona binmeyi (ilginçtir, kendisi bilmese de) öğreten annelerimiz ve binecek yerimiz vardı.

“Anne sakın bırakma” dedim. Bir eli selenin arkasında, bir eli bileğimdeydi.

“Bırakmıyorum kızım, hadi bas pedala. Biraz hızlı çevir, çok yavaş olursan dengede duramazsın.”

“Ama hızlı giderken düşersem ne olacak?” diye sordum endişeyle. On metrelik bahçemizde, bir metrelik bisikletimden düşüp öleceğimden korkuyordum sanırım. Ah bu çocukluk korkuları!

“Bak ne güzel gidiyorsun, aferin sana, devam et, devam et…”

Annemin sesi giderek uzaklaşıyor muydu ne? Kafamı yavaş yavaş çevirip omzumun üstünden baktım, annem bahçenin ortasında gülerek bana bakıyordu.

“Anne!” diye çığırmamla yere düşmem bir oldu. “Ben sana beni bırakma demedim mi?”

“Ama bahçenin yarısını kendin gittin kızım, bak. Tek başına.”

Evet, gitmiştim.

Screen Shot 2016-11-05 at 13.28.32.png

Dengede durmak için birinin bizi tutması gerektiğine öyle inanıyoruz veya inandırılıyoruz ki, tutulmadığımızı fark ettiğimizde ancak, dengemiz bozuluyor.

Bense hala gidiyorum. Zaman içinde işler tersine dönmüş, ben o kadar inanmışım ki kendi kendime dengede durabileceğime! Arada bir yoruluyorum. Ama yorulduğum zaman çok daha hızlı çeviriyorum pedalları, düşmüyorum.

Tutulmanın anısı bile yok.

(Öyle mi?)

(2010-2016)

Görseller gettyimages ve google’dan alınmıştır.

Yazar: bellatrixbegins

twitter, instagram: @bellatrixbegins kişisel blog: www.bellatrixbegins.blogspot.com Daha ne diyem, Mahmut mu diyem? (DEDİ)

10 thoughts

  1. sanırım aynı senelerde ve aynı yaşlardayken, süt dişlerimden biri sallanıyordu. sınıf öğretmenimiz o gün, nedendir bilmem izinli olduğu için; kendisi gibi ilkokul öğretmeni olan kocası kerim öğretmen yerine vekalet ediyordu.
    dişimin sallandığını söyleyip, tuvalete gitmek için izin istedim.
    “gel bi bakiym.” dedi, benim iznim olmadan tutup dişimi çekmesinden çekindim.
    “hayır, söz, çekmicem.” dedi.
    sonra tutup birkaç kez salladıktan sonra, dişimi çekti ve “hadi geçmiş olsun, düştü bile” diyerek dişi bana verdi.
    “ama söz vermiştiniz??” diyerek çıktım.
    tuvalete giderken ne kadar sinirli olduğumu, şakaklarımın attığını bugün gibi hatırlıyorum.

    onyıllar sonra hatırladığım bu olay, galiba benim de insanların “söyledikleriyle yaptıklarının, her zaman aynı olmayacağı” konusundaki hatırladığım ilk dersimdi.
    çocukken ne acayip şeylerden, ne acayip şeyler öğreniyoruz ve ne yazık ki -belki bazen de ne mutlu ki- çoğunu unutuyoruz.

    Beğen

    1. Bu da fenaymış, bizim ilkokul öğretmeni de yapardı böyle şeyler :( Hoş değil. İnsan gibi söyle ya çekeceksen!

      Beğen

Yorum bırakın