Edi’ye Benzemek (ya da Büdü olmak)

Akranlarımın çoğu gibi ben de çocukken Susam Sokağı izlemekten büyük keyif alırdım. Sokak’taki minnoş teyze ve amcaların sohbetlerinden daha az, çünkü Kırpık’tan hem biraz korkar hem de kendisinden hoşlanmazdım. Minik Kuş hakkındaki hislerimi hatırlayamıyorum, tek hatırladığım babam ve halamla izlerken aralarında fısıldaşıp bana “Minik Kuş gerçek bir kuş mu yoksa içinde insan mı var?” diye sormaları, benim de gayet ciddi gerçek bir kuş olduğunu söylemem. Birkaç yıl önce farkettim ki sanırım benimle dalga geçiyorlardı, ve eğer merak ediyorsanız artık içinde insan olduğuna neredeyse eminim.

Programda en sevdiğim kısımlar Kermit’in (Susam Sokağı’ndaki adı Kurbağacık’tı), Edi ve Büdü’nün ve isimlerini hatırlamadığım iki kardeş tüylü canavarın skeçleriydi. Kermit’in nevrotik halleri hoşuma giderdi, hatta biraz da hoşlanır olmalıydım çünkü aynı dönemde akşamları yayınlanan Muppet Show’da Miss Piggy ile evlendiğinde ciddi şekilde bozulmuştum. Favorilerimse Edi ve Büdü’ydü. O zamanki ve hatta şimdi bile en yakın arkadaşım sayılacak abimle rolleri paylaşmıştık, o Büdü ben de Edi’ydim. Büdü daha çok okuyan, ilginç fikirleri olan, daha ciddi olandı. Şirinler oynadık mıydı abim Şirin Baba ben Gözlüklü Şirin olurdum mesela. Abim otoriteydi, benim aşırıya kaçan hareketlerimi durdurma görevi ondaydı. Yıllar geçtikçe, kendimi tanıdıkça Büdü olduğumu anladım, belki benden daha Büdü biri vardıysa onun yanında Edi sanıldım fakat nötral bir arka planda Büdü olduğum şu anda kesin bence.

Çocuklarıyla vakit geçirmektense veba mikrobu içmeyi tercih eden her yarı entelektüel ebeveynler gibi bizimkiler de bizi çocuk kitaplarına boğmuşlardı. O zamanki bir arkadaşları Susam Sokağı kitaplarını Türkiye’ye getirmiş, bizimkiler her bir kitabı huzur içinde içilecek sigaralar olarak gördükleri için hemen eve doldurulmuştu. Doğrusu sadece o yaşıma göre değil şimdi baktığımda bile şahane kitaplar olduklarını söyleyebilirim. Minik Kuş’un Sofrası şekilleri ve renkleri, Açıkgöz’ün Rüyası yeni kelimeleri öğretirken bir de çok daha derin dersler veren başka kitapları vardı. Bugün hala aklımdan çıkmayan, o zamanlar dahi en sevdiğim olanı Edi’ye Benzemek bunlardan biri mesela. Affınıza sığınarak kitabı özetleyeceğim, toplamda on sayfa zaten, spoiler diye üzülecekseniz hiç okumayın.

Kitap ev arkadaşları olan Edi ve Büdü’yü tanıtarak başlıyor. Edi neşeli ve gürültücü. Bateri çalıyor, ilgi çekici giyiniyor, ekseri dağınık ve çokça arkadaşı var; Büdü ise içedönük, ataş koleksiyonu yapıyor, güvercinleri seviyor, düzenli ve tertipli. Bir gün yine parka arkadaşlarıyla salıncaklarda sallanmaya, kaydıraklarda kaymaya, felekten bir öğleden sonra çalmaya gittiklerinde bütün dikkat sevgili dostu Edi’nin spor pabuçlarında, havalı ceketi ve gözlüğünde, komikli bilmecelerinde olunca biraz da bozuluyor sanki. Bunun ertesinde birlikte dondurma yerken (Edi’ninki meyveli karışık, bol limonlu, Büdü’nünki vanilyalı ve küçük porsiyonda) Edi’nin müzik grubundan arkadaşlarıyle iletişimini görünce Edi’ye benzemek istediğine karar veriyor. Derhal en yakın AVM’ye giderek Edi’ninkine benzer pabuçlar ve güneş gözlüğü alıyor, D&R’a da uğrayıp güvercinli bilmeceler içeren bir kitap ediniyor. Ertesi gün parkta yeni aldığı cicilerle Edi gibi sükse yapacağını düşünürken gözlüğü kırılıyor, yeni alınan pabuçlar gıcırdayıp herkesi sinirlendiriyor, sorduğu güvercin bilmecesinin cevabının olduğu sayfayı kaybedip kahkahalardan mahrum kalıyor. Anlayacağınız gerçek bir fiyasko! Dönüş yolunda bir de Edi’nin dondurmasından deniyor ama o ekşiliği sadeliğe alışmış damak zevki kaldırmıyor. Akşamında Edi Büdü’nün artık başka biri olma hevesiyle yatağın altına kaldırdığı ataşları buluyor, sen kullanmıyorsan benim olsun bari diyor ama Edi’nin zekası da çok parlak olmasa gerek çünkü ataşlardan zincir yapmayı beceremiyor. Büdü ona göstermeye çalışıyor, ataşları birbirine geçirirken bunun ne kadar da keyif verdiğini hatırlıyor, kendi zevk aldığı şeyleri yapmanın harika bir şey olduğunu anlıyor ve lastik pabuçları ve ceketi derhal Edi’ye hediye ederek mokasen ayakkabılarına, ataşlarına ve kendisini Büdü yapan her şeye geri dönüyor. Çünkü başkası olmayıp kendi olunca böyle çok daha güzel.

İşte bitti, gözlerinizi deviriyor musunuz? Öyleyse şanslı kişilerdensiniz, çevrenizde yetişkin olmasına rağmen hala ve inatla kendini her mevsim baştan yaratan, kendine yeni bir kişilik oluşturan can sıkıcı kimse yok. Ya da hayatınızın hiçbir döneminde kendinizi değiştirme ihtiyacı hissetmediniz. Şahsen kendim hissettim, Büdü olmanın yeterli olmadığını düşündüm, bununla da kalmadı soyadlarını bile bilmediğim insanlardan daha Edi olmam yönünde uyarılar aldım. Hatta bir süreliğine kendimi Edi olmaya zorladım, neyse ki bir miktar sağduyu ve zamanında bu kitabı okumamın etkisiyle sıkıcı ayakkabılarım ve hobilerime geri döndüm.

İşin aslı Susam Sokağı gerçekten pembe bir dünyayı gösteriyor, gerçek hayat Büdü gibilere daha acımasız, sadece kendi memnuniyetsizlikleri yüzünden değil alaylar ve baskılar yüzünden de Edi olmak zorunda kalabiliyorlar. Kendileri sürekli başka bir Edi olmaya çalışan insanların sizden de değişim beklemesinden doğal ne olabilir ki? Her zaman duyurulacak bir fikirleri olur, her zaman yeni, her zaman yüksek sesle, hiçbir zaman radikal değil. Lifestyle adı altında geçen yüzeysel değişikliklerden bahsediyoruz, İstanbul Life dergisinde nereler övülmüşse oralar övülür, ekonomi revaçtaysa Facebook Instagram’ı satın almış derler, doğru kişiler sevdiyse normalde sevmeyecekleri medya ürünlerini severler. Eminim tanıyorsunuzdur, hiç mi on yıl önceden kalma bir film olsa anında kanalı değiştirecek insanların aldığı eleştirilerden sonra Interstellar’ı çok sevdiğini görmediniz? Müzikallere burun kıvıran arkadaşınız dinlettiğiniz şarkıları daha havalı insanların önerisinden sonra beğenmeye başlamadı mı?

Yetişkinliğin en zor olduğu dönemlerden birinde yaşıyoruz, yaşam savaşı sorumluluklarının üstüne gençliğe özgü kabul görmek, takdir edilmek istemek gibi arzuları da hayatımızın ileri seviyelerine taşıyoruz. Kabul gören şeyler sıklıkla değişiyor, doğru politik görüşü desteklemeli, doğru diziyi izlemeli ve doğru kıyafetleri giymelisiniz. Telefonunuz gibi siz de sıklıkla güncellenmek zorundasınız. En korkuncu da kabul görmek istediğiniz çevreler çoğaldıkça hepsine uyum sağlamaya çalışmak oluyor. Sonunda limonlu dondurma yemiş Büdü gibi mutsuz bir şekilde eve sürükleniyorsunuz akşam. Mutsuzluğu farketmek işten bile değil, hayatında tarihe, dinlere, başka kültürlere, açık konuşayım hiçbir şeye ilgi gösterdiğine şahit olmadığınız insanın “İsraile/Fas’a gitmek istiyorum.” dediğini duyduğunuz an demek yeni popüler hedefler bunlar diyorsunuz. Yapılmak istenen şeyler listesinden nedense sunulacak pek az şey var, tıpkı Edi’nin güneş gözlükleri gibi edebiyat zevki, yaşam tarzı hatta sözde ahlak bile bir gecede sahip olunabiliyor. Üniversiteye dindar ve homofobik olarak başlayan genç kız bir yıl içinde deist ve eşcinsel arkadaş sahibi oluyor, kulağa rüya gibi geliyor ama köklenmemiş bir çiçek gibi ömrü kısa geliyor, eşcinselliği romantik komedilerden fırlamış, bir genç kadına moda ve ilişki tavsiyesi vermek için yırtınan sevimli ve hazırcevap olmak olarak görüp yeni edinilmiş dinsizliğini ahlakçı olarak devam ettiriyor. Okumadığı kitaplar hakkında yazılar yazan, zerre merak etmedikleri ülkeleri övmekle kalmayıp etek dolusu paralar harcayarak ziyaret eden, aslında deliler gibi Friends ya da başka bir şey izlemek isterken Narcos izleyerek içini karartan insanlarla dolu dışarısı. İlişkilerin, arkadaşlıkların samimi olmadığından yakınırken kendimize ne kadar samimi olduğumuzu düşünmenin zamanı geldi de geçiyor artık. Evet ilişkiler kısa sürüyor çünkü muhatabımız beklediğimiz gibi çıkmıyor, bunun yanında beklediğimiz şeyi aslında beklemediğimizi kendimize itiraf edemiyoruz.

Gerçek hayat Edi ve Büdü olmak şeklinde ikiye ayrılmış değil, sonsuz seçenek var sizi mutlu edebilecek, ne için seçtiğinize bağlı olarak. Oyun parkındaki arkadaşlarınızı etkilemek öncelik olmamalı. Hem biliyor musunuz, Büdü olmak da fena değil, kimi zaman Büdü’ye bile benzemek isteyebiliyorlar. Birkaç yıl önce Booker longlist’inden neler gelmiş diye kitapçıdan eşelenirken yanımdaki arkadaşımın alaycı gülümsemesini görmezden gelmeye çalışmıştım, üzerinden aylar sonra evini ziyaret ettiğimde son derece boş kitaplığında o gün aldığım kitapların aynılarını sıralı görmüştüm. Sonunda fena da biri olmadığıma, eğer güvercinleri seviyorsam ve cama gelen güvercine heyecanlanıyorsam bunu kabul etmeye, hayatın bir çocuk parkı olmadığına karar verdim. Herkes dans ederken kitap okumanın, kitap okumanın değer gördüğü insanlar arasında internetten Kate Middleton’ın o hafta neler giydiğine bakmanın, Kate Middleton’ın giyimini beğenmek takdir edilirken Kardashian ailesinin giyim tarzına ilgi duymanın yanlış hiçbir yanı yok. Üçte biri uyku, üçte biri (iyi ihtimalle) çalışmak zorunda geçen günün kalan kısmı hoşlanmadığımız şeyleri yapmak için çok kısa.

20 thoughts

  1. Hayatın her alanında biraz böyle değil miyiz? Hep maskeler, tamamlanması gereken roller. Eve gelip herşeyi üzerimizden çıkarıp, boyalı makyajları silince ben olmanın verdiği o müthiş rahatlık. Edi devri biraz daha sürecek ama Büdü’den kaçış yok! İnsanlık eninde sonunda özüne dönecek!

    Liked by 1 kişi

  2. Evet neden bitti? Büdü’nün Edi gibi olmaya çalışmasından daha kötüsü aslında Edi’nin emeğini çalması. Edi düşünmüş, kendince müzik yapıyor, belli ki nota öğrenmiş, uğraşmış, para verip albümler almış, konserlere gitmiş veya havalı giyiniyor, eh deneye yanıla ayakkabısını bulmuş derken biri geliyor sonuç başarılı diye o ayakkabıyı satın alıyor. Ya da birinin işi ekonomi, çalışıyor, öğreniyor, her gün raporlar vs ve bunu bir başkası sırf havalı diye cümle içinde kullanıyor. En tahammül edemediğim insan tipinden bahsetmişsin. Kendinden normal düzeyde hoşnut olmak için barbra streisand olmak gerekmiyor ve dilerim hep kendisiyle yaşayıp gidebilen insanlar olur hayatımızda. Yaşayıp gidemiyor ve illa birilerinden bir şeyler almaları gerekiyorsa da en azından kaynak göstersinler. Öbür türlü tamamen intihal.

    Liked by 2 people

    1. Ay degil mi ama? Hani diyorlar ya sevdiginiz gruplar populer olunca neden kiziyorsunuz diye, biz iyiyi, sevdigimizi aramisiz denemisiz. Hop diye uzerine konulmasi elbet gucumuze gidecek. Daha da fenasi bu fake personalariyla insan kandirmalari. Yok ben insan sevmem, evde takilmayi severim deyip duruyorlar cunku moda introvertlik. 3 gun sonra farkediyorsun ki insan icinde olmadan duramiyor. Oyleyse vaktimi harcama guzel krdsm, alla alla.

      Beğen

  3. Hayatım boyunca sadece kendim gibi olduğum için etrafımdakilerden hep küçük şaşkınlık tepkileri aldım. Bir sürü saçma şeyden sonra, biraz da kendimi koruyabilmek adına hayatımın bu döneminde evet artık değişmelisin baskısıyla daha çok karşılaştım ve neredeyse ikna oldum. Çünkü ben olduğum gibi kaldığım için kaybetmiştim ve onlar belki de haklıydı. Doğrusu çabaladım da biraz, ama her defasında eskisinden daha çok kendimi ele verdim. Sonra Büdü gibi aslında kendimi tam da böyle çok sevdiğimi kabul edip pes ettim. Birkaç şizofren yüzünden kendimle boğuşmak neden? Zaten her adımını hesaplayarak atanlardan, her duruma göre kendini güncelleyenlerden, değişime övgüler düzenlerden, projeye ve stratejiye tapanlardan hiç hazzetmiyorum. Gerçek değillermiş gibi geliyor. Ve evet, sevdiğim şeyler popüler olunca ben de üzülüyorum.

    Liked by 1 kişi

    1. Bu dışarının baskısı da ayrı bir mesele. Bize benze ama çok da benzeme o zaman bir özelliğimiz kalmayacak ama aynı zamanda da farklı olma çünkü belki daha tercih edilebilir olursun meselesi.

      Beğen

  4. bu arada düşündüm düşündüm ve galiba BEDÜ gibi bir amorf olduğuma karar verdim. zaten testlerde de hep ambivert çıkıyorum, işte böyle de karaktersiz biriyim.

    Liked by 1 kişi

  5. Gün içinde canımızı sıkan ama nedenlerinin farkına bir türlü varamadığımız sorunlara nasıl da bu kadar bütünsel, net ve güzel bir açıyla bakmışsınız! Haydi biraz bencillik edip kendime de pay çıkarayım: Bir ara ben yazmışım gibi geldi. Onun dışında, birkaç cümle var böyle, çekip çıkarıp kenara not etmelik. Bu samimi yazı için teşekkürler Büdü!

    Liked by 1 kişi

  6. Epeydir ihmal etmiştim Mahmut’u ziyareti. Şöyle bir bakayım neler döktürmüş axolotl dedim, tabii ki boş çıkmadım :) çok güzel bir yazı. Çocuklarıma seyrettirmek için trt arşiv’e baktım ama yok maalesef youtube’a talim edicez artık.. Büdülüğün ekmeğini de yedirmeyiz ayrıca! :) Sevgiler

    Beğen

Yorum bırakın