I don’t know, I don’t care, and it doesn’t make any difference.

 

 

Processed with VSCO with p5 preset

Centre Georges Pompidou’da geçtiğimiz hafta Beat Generation sergisinin açılışı yapıldı. Beat kuşağını biliyorsunuz zaten ama bilmeyenler için kısaca özetleyeyim, 1940’larda New York’ta doğan, 1950-60’lara damgasını vuran, Jack Kerouac, Allen Ginsberg, William Burroughs’ın öncülük ettiği, kendisinden sonra gelen kuşakları da derinden etkileyen, materyalizm karşıtı bir akım. Aslında sosyal medya hashtaglerinde kullanmaktan zevk aldığınız, dövmeler yaptırdığınız “on the road”, “wanderlust”, “I don’t care” gibi kavramlarla sizler de bir bakıma onların devamı olmaya öykünüyorsunuz. Sadece bazılarınız bunu yepyeni bir hareket, Y jenerasyonu farkındalığı olduğunu sanıyor, çünkü günümüzde nedenini anlayamasam da benim de yaş olarak dahil olduğum Y jenerasyonuna mucize gibi davranılıyor, ama hayır öyle değil. Beat kuşağı otostopla turladı Amerika’yı, Himalayalarda meditasyon yaptı, Goa’da denize girdi. Instagram kullanmadıkları için bir kısmınızın haberi olmadı belki.

Processed with VSCO with p5 preset

Kısa kısa

  • Materyalizm karşıtı bu edebi akımın sosyal tetikleyicisi 1929 Ekonomik Bunalımının yol açtığı işsizlik ve çalıştığı bölgede yapacak iş kalmayınca amaçsızca başka eyaletlere seyahat etmek zorunda kalan işçiler ve aileleri. Genelde demiryolu ve maden işçileri. Gittikleri duraklarda iş arıyorlar, nerede kalacaklarını bilmiyorlar, net bir gelecek planları yok. Bu şekilde daimi seyahat halinde olan binlerce insan var o dönemde. Pek çok kaynak, “yol” fikrinin buradan geldiğini belirtiyor.
  • Beat kuşağının düşünsel ilham kaynağını varoluşçularda bulmak mümkün. Bulantı, mülkiyetsizlik, ait olmama, yabancılaşma, özgürlük, caz, şiir, uyuşturucu bu jenerasyonu tanımlarken kullanılacak sözcükler.
  • Budizm, Zen ve meditasyonun Amerika tarafından keşfedilmesi de Beat kuşağı sayesinde gerçekleşti.
  • Beat sözcüğü II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan başarısız caz müzisyenleri, uyuşturucu bağımlıları gibi toplumun kayıp tabakasını ifade ediyordu. Jack Kerouac ise bu kişileri salt mutluluk anlamına gelen “beatitude” olarak şiirselleştirmiş.
  • Beatnik sözcüğünün yaratıcısı ise gazeteci Herb Caen. North Beach’teki kozmopolit, bohem komüniteyi tanımlamak için kullandığı sözcük Peacenik (savaş karşıtı) ve Sputnik‘ten geliyor (malum Soğuk Savaş dönemi) ve ilk kez 1958’de kullanılmış. Caen, North Beach’in ünlü Beat kuşağı mekanı El Matador’a gittiğinde karşılaştığı Kerouac’ın bu sözcük yüzünden  kendisine öfkeli olduğunu ve tartıştıklarını anlatır. Yalınayak olduğu gerekçesiyle San Francisco’daki Tosca adlı mekana alınmayan Allen Ginsberg’ün sinirlenerek “Ben Allen Ginsberg’üm, beni nasıl içeri almazsınız” diye bağırmasını ve orada kimsenin Allen Ginsberg’ü tanımamasını zevkle anlatan ve Beat kuşağından “Kendilerini çok ciddiye alıyorlardı, o yüzden dalga geçmek istedim” diyerek bahseden Caen ise “San Francisco’daki gazeteci idiot” olmaktan öteye geçememiş. Bu arada North Beach, San Francisco rönesansı olarak bilinen edebi ve sanatsal yükselişin merkezi. Ayrıca Beat kuşağının en bilinen temsilcilerinden Lawrence Ferlinghetti’nin kurduğu yayınevi evi ve kitapçı City Lights da North Beach’te…

 

Sergi hakkında

  • Jack Kerouac’ın “On The Road”u Fransızca yazmaya başladığını bilmiyordum, defterini görünce şaşırdım. Yoldayken ne giydiği de sergileniyor. Bu kadar şeyin içinde şimdiki zamandan kopuyorsunuz.
  • Big Sur ve Hindistan fotoğrafları, Wallace Berman ve Jean Jacques Lebel’ın kolajları, The Sheltering Sky romanıyla da bilinen Paul Bowles’un Fas’ta çekilmiş fotoğrafları ama en çok da The Mouse’s Tale önünde hatırı sayılır zaman geçirdim.

Processed with VSCO with p5 preset

 

MV5BMTc1MzU5MDgzMF5BMl5BanBnXkFtZTcwMDQ4ODY2OA@@._V1_SY1000_CR0,0,674,1000_AL_

  • İzlemediyseniz 2012 yapımı On The Road da listenizde olsun.

 

Sergi 3 Ekim’e kadar sürecek, Paris planları olanlar ve Beat kuşağını yakından tanımak isteyenlerin aklında olsun.

 

 

 

 

 

 

 

8 thoughts

  1. Bir Burroughs hayranı olarak resimlerine içine düşerek tekrar tekrar okudum, çok zekice düşünülmüş bir sergi ne güzel olmuş. Hippos da beat severler için en ideal kitap, dizi oyuncularının sahne arkasında arkadaşlıklarına tanık olmak gibi sımsıcak ama bir yandan da değil. Gitmiş kadar oldum, çok teşekkürler ^^

    Liked by 2 people

    1. ben de tam hippos diyecektim; icerden ama burnunun dibinden degil, pek sevmistim. paris’e gittigim yok, bari bu sergi buraya da gelsindir de gideyimdir.

      Liked by 1 kişi

      1. bence beraber gideceğiz buna, öyle hissettim :p bu arada tate ile dönem dönem bi orda bi burda paslaşarak yapıyolar bu sergiyi. öyle hatırlıyorum ya da.

        Liked by 1 kişi

  2. Çok güzel olmuş, eline sağlık. Sanırım çıktısını alıp saklayacağım (evet, öyle huylarım var) şeyler arasına girdi. İnsan gidemeyecekse bile unutmak istemiyor

    Liked by 1 kişi

  3. aralara sıkıştırdığın tatlı yorumlarınla harika bir konu olmuş. koşarak listendekileri karıştırasım geldi ❤️

    Beğen

Yorum bırakın